top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıAHMET YAVUZÇEHRE

BİLİŞİM ÇAĞINDA BİLİŞEMEMEK

1970’ler veya 1980’ler sinemasına baktığınızda ne kadar da ümitliydik 2000’lerden. Uçan arabalarda gezecektik. Her şey bilgisayarlar tarafından yapılacak. Bize sadece enter tuşuna basmak kalacaktı.

Araçlar bilgisayarlarca kullanılacaktı. Bizler sadece içine oturacaktık. Önemli işlerimiz olacağı için gerek duymayacaktık yolda olan bitenle ilgilenmeye.

Suç olmayacaktı mesela. Artık eğitim seviyesi o kadar yükselecek, refah o denli eşit paylaştırılacaktı ki, doğal olarak suç ortadan kalkacaktı.

Din savaşları falan yaşanmayacaktı. Savaş olsa olsa bilgisayarlar ve robotlar ile olacaktı. Onlar da şeytana uyup bizleri yok etmek istedikleri için.

Eğitim seviyesi uçacaktı. İnsanlar laboratuvardan çıkmayacak. Her hastalığa çare bulunacaktı. Ömürler uzayacaktı. Mutlu, mesut, pespembe bir gelecekte herkes okuyacak, okuyamayanlar bilgileri beyinlerine yazdıracaktı.

Elbiseler 2 saniyede kuruyacak, beslenme haplarla olacaktı. Yemek yemek ilkellik sayılacaktı. İnsanlar komik elbiseler giyeceklerdi. Metalik olan şeyler olacaktı. Gelecek olduğu için, giyimin de metalik olmasından daha doğal bir şey olamazdı. Işınlama olacaktı. Ancak ışınlanan makinenin içerisine sinek girmemeliydi. Yoksa genler karışır ortalıkta sinekleşen insanlar olabilirdi. 1-2 pürüz dışında güzel olacaktı her şey.

Ama olmadı tam olarak beklenenler. Bilişim çağı dediğimiz her şeyi bilgisayarların yaptığı şeyler pek iyi gelmedi bize. Gelişemedik, geriledik.

İnternette kim ne yapıyor diye bakarken yanımızdaki aile ferdi ile ilgilenemediğimizi fark edemedik. Ya da ebeveyn olmanın ilk şartının çocuğu dinlemek olduğunu unutup ona dersi sosyal medya üzerinden vermeye kalktık.

Mütevaziliğin erdem olduğunu unutup olmadığımız ya da yaşamadığımız hayatları bayağılaşma pahasına milletin gözüne sokmaya başladık. Daha çok okumak ve araştırmak yerine internetin kime ait olduğu belli olmayan ya da kesinlikle altında yazan isme ait olmayan iki satırlık cümleleri ile hayatımızı düzeltmeye kalktık. Aldığımız like kadar önemli hissettik kendimizi. Az like alıyorsak bunalıma girdik. Beslenme için kullanacağımız hapların yerine anti depresanlar aldı.

Takma isimler eskiden bize takılırdı. Şimdi bu isimleri iletişimde kendi kendimize takmaya başladık. “Çolak Hasan”, “Kekeme Salih” yerine “Gece Avcısı”, “Kurtlar Vadisi” demek tabi daha iyi geldi. En azından kendin seçebiliyordun. Yabancı seviyesi yerlerde sürünen, iş başvurusunda İngilizce seviyeniz sorusuna iyi veya orta diyen bir kuşağın hemen hemen hepsinin takma isimlerinin (ki onun adı artık nickname) İngilizce olmasını garipsemez olduk. Kendine Night Wing diyen arkadaşın bir pilot değil de bel çevresi 130 cm, kendine güven problemli, karşı cins ile ilişkiye ancak klavye yardımı ile geçebilen biri olacağına da doğal olarak şaşırmaz olduk.

Çocuk yetiştirmek için onların yaramazlıklarına da katlanmayı unutup ellerine tabletleri, cep telefonlarını verdiğimiz gün anlamalıydık işlerin ters gitmeye başlayacağını. İki arkadaşı kavga ederken ayırmak yerine cep telefonuna kaydedip onu internette yayan çocuğa ilk tokadı ailesi veya öğretmeni atmadığından oldu bunlar hep. Sonunda kola kapakları ile garip şeyler yaparak dudaklarını şiş gösteren salaklara kaldı meydan.

Yüzünün her tarafına asit enjekte ederek gülme ile şaşırma arasında ifadeli kadınlar oldu her yerde. Hepsi de birbirlerine benzedi.

Cahilleşmeye, doğaldan uzaklaşmaya başladık. Tabi eğitim seviyesi düştükçe, okuma oranı azaldıkça, günümüzün bize en çok beğenileni ısrarla sunar yapısını kanıksadıkça sıradanlaştık istemeden de olsa. Bunun sonucu olarak çok sessiz, aynı şeye inanan, karşı görüşe fanatikçe düşman bir dünya yarattık el birliğiyle. Zengin olmak hedefi, aile olmak hedefinin önüne geçti. Kendinden önceki nesilden cahil nesiller olmaya başladı. Konuşamayan. Konuşmaktan çok tek kelime ile yaşayan zombiler doldu her yere.

Like’nız ne olursa olsun kaldırın kafanızı ince ekranlardan. Şarj cihazını yanına almayı hatırladığınız gibi okumayı, kitabınızı da yanınıza almaya özen gösterin. Müzik dinleyin. Hatta mümkünse canlı dinleyin. Ekrandan veya kulaklıktan değil. Ailenizle tiyatroya gidin. Oyun kötüyse uyuklayın. Çocuğunuzun horlayan ebeveyn hatırası olsun. Çıkın boş boş gezin sokaklarda hiç birini yapamıyorsanız. Ama ne olursa olsun bize ezberden sunulan, çok tekrarlandığı için bizim fikrimiz gibi algılamamıza yol açan, başkalarının fikirlerine sorgulamadan kanmayın. Aksi takdirde solaryum yanığı suratlı, kötü giyinen, insanlara duymak istediklerini söyleyen ama aslında bir şey söylemeyen, kötü saç traşlı bir adamın dünya savaşına nasıl yol açtığını anlayamayacak nesillere ebeveynlik etmiş olacağız. Durum bu kadar acı ne yazık ki…

27 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Yazı: Blog2 Post
bottom of page